. Ben Yahya Kemal hayranıyımdır. Yani Nâzım Hikmet’e ne kadar hayransam Yahya Kemal’e de o kadar hayranımdır. Bir gün Park Otel’de kafayı çekiyorum. Belki bu adam -Yahya Kemal- beni tanır, diyorum. Önünden geçmiyorum, o devamlı bir yerde oturuyor, arka taraftan kaçıyorum. Bir gün Yakup Kadri kolumdan tuttu, “Bak seni üstatla tanıştırayım. Biz beraber oturuyoruz, sen gene kaçıyorsun.” dedi. Yakup Kadri’yi çok iyi tanıyorum tabii. Oturdum. Yarım saat geçti, ben de sohbete karıştım biraz, roman konuşuyorlardı. “Sen kimsin be?!” dedi. Oysa Yakup Kadri tanıştırmıştı. “Efendim ben röportaj yazarıyım. Adım da Yaşar Kemal.” dedim. “Aziz Yaşar Kemal!” diye ayağa fırladı. “Sen 412 sayfa roman değil, şiir yazdın.” İnce Memed kastediliyor. dedi. O zaman 412 sayfaydı. Döndü Yakup Kadri’ye, yüklenmeye başladı. Hoşuma gitmedi ama büyük üstadın karşısında da konuşmak istemiyorum. Elim ayağım birbirine dolaşıyor. En sonunda “Üstat bana bir müsaade edin. Üstada -Yakup Kadri’ye- fazla yüklendiniz siz.” dedim. “Siz biliyorsunuz değil mi Rus edebiyatını? Çok iyi biliyorsunuz. Çünkü Acı’ diye bir yazı yazmıştınız. Acının Tadı’ yahut da.” Evet; 1922’de yazdım, dedi. “Nasıl bozkırdan gelmişse büyük Rus romanı. Türk romanı da, Türkiye’nin romanı da Anadolu’dan gelecek demiştiniz.” dedim. Bir şey sormak için sordum bunu efendim, dedim. “Dostoyevski bütün Rus romanının Gogol’un kaputundan çıktığını söyler.” Yahya Kemal da “Evet, tabii biliyorum evladım.” dedi. “Biz de her iki anlamda yabandan geldik.” dedim. Yakup Kadri de “Bak Kemal benim çocuklarım nasıl bana değer veriyor. Yabandan gelmiş onlar. Her iki anlamda hem de. Anadolu’nun yabanından, benim de kitabımdan.” dedi. Anadolu yabanıllığını, “yaban”ını en iyi anlatan yazarlarımızdan Yaşar Kemal’in edebi yolculuğunu belki de en iyi Kemal’in kendi anlattığı bu anı ortaya döker. Öyle ya; 1923’te Osmaniye’nin Hemite ilçesi gibi halk kültürü ile, doğayla iç içe bir yerde dünyaya gelmiştir. Sözlü edebiyatın, sözlü kültürün gırla gittiği bu bölgede halk kültürü geleneğinden beslenerek büyür Yaşar Kemal. Çukurova’yı adım adım dolaşıp mani, türkü, ağıt, tekerleme ve halk hikayelerini topladığında da bu emeğinin karşılığını 1943’te yayımlanan “Ağıtlar” kitabıyla alır. Yazarın asıl adı Kemal Sadık’tır. 1951’de Cumhuriyet gazetesinde başladığı fıkra ve röportaj yazarlığında ise “Yaşar Kemal” adını kullanır. Hatta bir röportajında şöyle der “İnsanlara yalan söyledim, adımı değiştirerek kendimi sakladım. Yaşamımda bunun kadar ağırıma giden bir şey olmadı. Benim Kemal Sadık Gökçeli olduğumu bir Abidin Dino, bir Arif Dino, bir de romancı arkadaşım Orhan Kemal biliyordu. Ortaokuldaki Türkçe öğretmenimle karşılaştım bir gün Adana’da. Yahu Kemal, dedi bana, çok iyi bir yazar var Cumhuriyet’te kimdir acaba? Yaşar Kemal’i övdü. Ona bile o yazarın ben olduğumu söyleyemedim.” Ailesi 1915 Rus işgali nedeniyle Van’dan göçen Yaşar Kemal’in babası çiftçi Sadık Ağa, annesi Nigâr Hanım’dır. Hayatın kasırga gibi sert taraflarıyla çok erken yaşta tanışır Henüz dört yaşına yaklaştığında bir kurban kesimi sırasında akrabasının elinde bulunan bıçağının gözüne gelmesi nedeniyle sağ gözü kör olur. Dahası, biz İstanbul’da doğup büyüyenlerin ancak okuyup bir yerlerde duyduğu o kan davası “geleneği”nin de bizzat sürüp gittiğine şahit olur. Küçük yaşlarda babası ile birlikte camide namaz kılarken babası, gözünün önünde öldürülür. Yazmaya, okuma, ufkunu genişletecek çevrelere girip çıkmaya ise hiçbir şey mani olamaz. Babasının ölümü üzerine maddi durumları sekteye uğrar. Adana’da ortaokulu yarım bırakır, 1950’ye kadar envaiçeşit işte çalışması da bu dönemlere rastlar. Ayakkabıcı çırağı olur, arzuhalcilik yapar, tarım işçiliğinde alnının teriyle kazanır parasını ve bunun gibi 40’a yakın işte bulunur. Daha buraya kadarki hikayesinden dahi anlaşılır ki; o insanın içini ısıtan, herkesi kucaklar gibi bir ifadeye sahip gülüşünün ardında sert, gerçekten haşin hadiseler yaşamıştır. Yaşar Kemal ve Edip Cansever Fotoğraf Ara Güler Her şeye rağmen hayatı yaşamaya; hakkaniyetli, eşitlikçi, adil, özgür bir şekilde yaşamaya ise her zaman meyillidir. Yaşadığı tüm acı, tatsız olaylar bir yana, herhangi bir videosunu şöyle bir izleyin. Konuşma şeklini, halini bir görün. Onda insanın içini ısıtan, ilk eserlerinden birine adını verdiği “Sarı Sıcak” bir etkiyi kaçınılmaz olarak görürsünüz. Yaşar Kemal 1944 ila 1946 arası askerlik görevini sürdürür. Askerlikten hemen önce çalıştığı bir kütüphane vardır ki hem sanatçılarla tanışmanın hem de kitaplarla iç içe bir hayatın kapıları daha çok aralanır burada Adana Halkevi Ramazanoğlu Kütüphanesi. Çocuk yaşta cezaevi deneyimi olduğundan bir solcu olarak iş bulması kolay değildir. Dönemin Adana Halkevi Başkanı Dr. Kemal Satır’a giden Yaşar Kemal’e talih güler. Adana’da otuz bin ciltlik kitap koleksiyonu olan Ramazanoğlu Kütüphanesi o dönem çok yoğun bir şekilde kullanılmaz. Kemal’e de kütüphanede çalışması için bir memuriyet verilir. Hatta kendisini içinde bulunduğu geleneğin yazarı olan Homeros’u da ilk kez burada okur. Yazara kalması için de bir oda verilir üstelik. Odayı gündüzleri iş, akşamları ev olarak kullanan romancı kütüphaneye okuyucu olarak gelen Orhan Kemal’le de tanışır ve daha sonra iki iyi dost olurlar… Sağda, ayakta Yaşar Kemal, hemen önünde Orhan Kemal. Masa başındaki hanım Halide Edip Adıvar olabilir. Solda en arkada da Behçet Necatigil. 2 senelik askerliği 1946’da bitince soluğu İstanbul’da alan Yaşar Kemal burada bir havagazı şirketinde kontrol memuru olarak görev yapar. Osmaniye ilçesi olan Kadirli’ye geri döndüğünde ise yıl 1948’dir. Belki istediğini henüz alamaması, belki doğup büyüdüğü toprakları özlemesi, belki de mecburiyet ile açıklanabilir Osmaniye’ye dönüşü. 1950’de Adana Kozan Cezaevi’nde 3 – 4 ay hapis yatma nedeni ise o devrin diğer birçok yazarı, sanatçısıyla aynı kaderin bir parçasıdır Cezası, komünist bir parti kurma teşebbüsü ile gerekçelendirilmiştir. 3 – 4 aylık hapis sürecinin ardından ertesi yıl, kütüphanede tanıştığı dostu Orhan Kemal ile bu kez bir iş kurmaya niyetlenir ve soluğu tekrar İstanbul’da alır. İş olmayınca Cumhuriyet gazetesinde düzeltmen ve röportaj yazarı olarak ekmeğini kazanmaya başlar. Kemal’in Cumhuriyet’te çıkan ilk yazısı ise 3 Temmuz 1951 tarihlidir. Diyarbakır’daki göçmen köylerini gezdiği sıradaki izlenimlerini aktardığı bu yazının kısa bir parçasını kelimesi kelimesine aktaralım “Yaz ayları… Diyarbakır ovasının o insanı yakıp kavuran sarı sıcağı… Kuşlar bile dökülüp kalıyorlar sıcaktan. Sivrisinek bulut misali. Su yok. Ambar çayının üstüne çeltik ekmişler. Çeltiğin ayakları çaya dökülüyor. Su, bu sebebden, sarı, zehir gibi akıyor. İçen bir daha doğrulamıyor. Gitti gider! Başka da su yok. Kuyuların suyu var ya, o daha kötü. hem de kuruyor. Hastalanmadık kimse kalmıyor göçmenlerden. Geldiklerinin birinci ayında 120 can veriyorlar kara toprağa. Herkes hasta, köy ıpıssız. Ölüleri bile kaldıran yok. Evlerde kokup kalıyorlar. Birinde iki gündür gömülemiyen bir ölüyü, köye yolları düşen iki ilkokul müfettişi defnediyor.” İnce Memed’e doğru gelirken Yaşar Kemal’in yalnız doğup büyüdüğü yerleri değil, ülkemizin birçok bölgesini de gördüğünü, köylü halkın yoksulluğuna, göçmenlerin sorunlarına tanık olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Ekmeğini kazandığı Cumhuriyet gazetesinde eserlerinin en büyüğü İnce Memed de tefrika edilmeye başlar. Türkiye’de en çok okunan romanlardan, hatta kitaplardan biri olan İnce Memed 4 ciltlik devasa bir eserdir. 1955 Varlık Dergisi Roman Ödülü’ne layık görülen İnce Memed serisi 1955’te başlar, son cilt 1987’de yayımlanır. Üç cildini okumuş biri olarak; Toroslardaki bir destan kahramanının anlatıldığını söyleyebilirim eserde. Yabancı dillere de çevrilen, 30’u aşkın ülkede yayımlanan İnce Memed dünyanın da en tanınmış 100 romanı arasındadır. Uğradığı haksızlıklar sonucunda eşkıyalığa soyunan İnce Memed karakterinin serüvenlerinin anlatıldığı eserin tamamlanması oldukça uzun sürdüğünden, yazar serinin diğer kitaplarında İnce Memed ile beraber toplumun dönüşümünü de göstermektedir. İnce Memed’in karşısında haşin mi haşin ve acımasız toprak sahipleri vardır. Serinin birinci cildi 1924 ile 1933 arasında geçmekte olup ilk kitapta Cumhuriyet rejimine düşman yönetim kadrolarını da görebilirsiniz. Yaşar Kemal’in edebiyatındaki lirik coşkular, tamamlayıcı bir öge olarak doğa, epik unsurlar İnce Memed’de sık görülür. Konur Ertop da şöyle der “Yaşar Kemal İnce Memed’ dizisiyle Anadolu halkını tarihten gelen uygarlık, kültür birikimi içinde yansıtmış, dirliğini zorlayan gerçeklikleri, güncel sorunları iç içe ele almıştır. Yapıtın bütününü izleyen okur bu görkemli panoramayı ayrıntılarıyla görecektir.” Dünyanın dört bir yanında bilinen İnce Memed beyaz perdeye de aktarılmıştır. Yaşar Kemal’in dostu Fuad Kavur’un da yönetmenliğini üstlendiği 1984 yapımı film Londra’da gala yapmıştır. Tıpkı, yazının başında verdiğim Yahya Kemal anısı gibi “yabandan” gelen bu roman hakkında yazılan sayısız haber, araştırma bulunmaktadır. Taha Toros arşivinden Mutlaka okunması gereken Türk romanları arasındadır, diyerek ilerleyelim. Artık 1946’da “Pis Hikaye” ile edebiyat camiasına giriş yapmış olan Yaşar Kemal İnce Memed ile beraber çok daha geniş bir kitleye ulaşmış ve rüşdünü ispat etmeyi başarmıştır. 1955’te “Teneke” adlı eserinin de yayımlandığı Yaşar Kemal burada ezen – ezilen, ağa – köylü çatışmasını olağanca gerçekliği ile verir. Çeltik ağalarına karşı mücadele veren köylülerin anlatıldığı Teneke’de bir trajikomiklik de vardır Köye yeni gelen idealist kaymakam, yanında olduğu köy ahalisinin yaşam biçimini, Anadolu’yu yeterince tanımadığından oldukça müşkül durumlara düşer. “Dağın Öte Yüzü” üçlemesinin ilk kitabı Ortadirek 1960’da yayımlandığında ise henüz Türkiye İşçi Partisi’ne girmesine 2 yıl vardır. Arka fonda Çukurova’nın yer aldığı Ortadirek yaz sonunda pamuk toplamak adına Çukurova’ya giden köylüleri anlatır. Yöre ağzının olağanca gerçekliğiyle aktarıldığı eserde batıl inanışlar da yalın bir dille gözler önüne serilir. İşte köylülerin Çukurova’ya pamuk toplamak için teptikleri yolun hikayesidir Ortadirek. 1962’ye geldiğimizde ise bu defa Yaşar Kemal’i Türkiye İşçi Partisi’nde TİP görürüz. Parti 1962’de kurulduktan sonra siyasette yön belirleme gücüne sahip olacak kadar da etkiliydi. Özellikle 1965 seçimlerinde aldığı yüzde 3’lük oy oranı ile parlamentoya 15 milletvekili göndermeyi başaran TİP yakın tarihimizde, solu heyecanlandıran önemli bir devreyi ifade eder. İşte böyle bir dönem ve partide siyaset yapmış olan Yaşar Kemal TİP adına radyo konuşmaları için de seçilen isimler arasındadır. 1969’da istifa edene dek Merkez Yürütme Kurulu Üyeliği görevini sürdüren yazarın dünyanın dört bir yanına çok fazla seyahati de bulunur. Nâzım Hikmet ile Paris’te görüştüğünde sene 1963’tür örneğin. 1964 – 65’te Bulgaristan ve Sovyetler birliğine gider. 1973’te yine Sovyetler Birliği’nde Asya – Afrika Yazarlar Birliği Kongresi’ne katılan Yaşar Kemal; 1976’da Yaşar Kemal Gecesi’ne iştirak etmek için Paris’e yol alır. ABD’den Belçika’ya kadar birçok ülkede seminerlere katılan romancı başarılı bir şekilde dünyaya entegre olmayı bilmiştir. Dünyada ve ülkede gördükleri, bu noktada emekten, işçiden, sömürülenden yana olan tavrı onun Ant dergisinin kurucuları arasında olmasını da sağlar. Fethi Naci, Doğan Özgüden ile beraber kurduğu Ant dergisinin ilk sayısı 3 Ocak 1967’de çıkar. Ant yayınevinin çıkardığı “Marksizm Temel Kitabı” da onun 18 ay hüküm giymesine neden olur, ancak karar daha sonra bozulur. 1970’lerin sonuna doğru “Üç Anadolu Efsanesi”, “Ölmez Otu” gibi eserleriyle edebiyattaki yerini pekiştiren Yaşar Kemal eşi Thilda Hanım ile beraber 12 Mart 1971’de 1 aylık süren bir gözaltı da yaşar. Yaşar Kemal’in 50 küsur yıllık eşi olan Thilda Kemal yazarın on yedi romanını da İngilizceye çevirmiştir. 2001 yılında aramızdan ayrılan Thilda Hanım’ın kaybı edebiyat dünyasının bir yası olmuştur. Osmanlı padişahı Abdülhamid’in başhekimi olan Jack Mandil Paşa’nın torunu Thilda Kemal İngilizce, Fransızca, İspanyolca bilen ve çevirileriyle İngiltere’de de ödül kazanan önemli bir kültür insanıydı. Raşit Gökçeli oğulları, Yaşar Kemal, Thilda Kemal Daha sonra hayatını bir iş kadını, eğitmen Ayşe Semiha Baban ile birleştiren Yaşar Kemal hayatının sonuna kadar da Ayşe Hanım ile birlikte olmuştur. Kemal’in ölümünden 1 yıl sonra, 2016’da ise Ayşe Semiha Baban, Zülfü Livaneli gibi isimlerle Yaşar Kemal Vakfını kurar. Ayşe Semiha Baban Çevirilerden söz etmişken, Nâzım Hikmet’in eşi Münevver Andaç da Yaşar Kemal’in İnce Memed 3 eserini Fransızcaya çevirmiş ve bu çevirisiyle Fransız Çevirmenler Derneği Çeviri Büyük Ödülü’nü kazanmıştır. Münevver Andaç, Güzin Dino, Abidin Dino ve Nâzım Hikmet Müthiş bir üretim kabiliyeti ile 40’tan fazla kitaba imza atmış olan Yaşar Kemal Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kurucuları arasında ve ilk başkanıdır. Ödülleri ve kazandığı teveccüh ile de Anadolu’nun yabanılından gelip dünyaca ünlü bir yazar olduğunu defalarca ispatlamış, Türkiye romanının yabandan geleceği hususunu fevkalade başarılı bir şekilde sürdürmüştür. Uluslararası Del Duca ödülüne 1982’de layık görülmüştür mesela. 1984’te ise Mitterrand tarafından kendisine Legion d’Honneur nişanı takılır. İlerleyen yıllarda Strasburg Üniversitesi’nde kazandığı doktora pâyesini Almanya’nın Nobel’i sayılan Alman Kitapçılar Birliği Ödülü takip eder. 2000’lere gelirken de milenyum çağı denilen yüzyılı Bordeaux Yayıncılar Birliği Yabancı Edebiyat Ödülü ile karşılar. Yaşar Kemal’in şiirle küçük yaşlarda ilgilenmeye başladığı bilinir. Öyle ki ilk şiiri “Seyhan” Adana Halkevi’nin bir dergisinde yayımlandığında yıl 1939’dur. Daha sonraki Varlık, Ülkü, Millet gibi dergilerdeki yazılarını Yeni Adana, Vakit, Türksözü gibi gazetelerdeki yazıları takip eder. 1988’de PEN Yazarlar Derneği Başkanlığı görevini de üstlenen Yaşar Kemal hayatın zorlu, çetin şartları altında giderek büyüyen bir romancıya, yazara dönüşen o isimlerdendir. Hatta Tolstoy, Çehov, Dostoyevski gibi yazarlarla beraber John Steinbeck’ten de oldukça etkilendiği bilinir. Nobel ve Pulitzer ödüllü Steinbeck’in de özellikle “Bitmeyen Kavga” iki yazarın da geldiği yerler, tanıklıklarını bir romana dönüştürmeleri gibi noktalar açısından müthiş paralellik gösterir. Taha Toros arşivinden Nobel demişken; Yaşar Kemal Nobel’e de 1973 sonrası aday olarak gösterilir, ancak kazanamaz. Bununla ilgili yazarla şahsen tanışıklığı olan İlber Ortaylı’nın sözleri çok enteresan “Yaşar Kemal artık Türkiye’de bulunmayan bir yazar tipi. Gözlemi çok önemlidir, onun 1940’lı yılları anlattığı Bu Diyar Baştan Başa’ kitabı az okunuyor, nefis bir kitaptır, yeni bir baskısını bile görmüyorum. Türkler de okumayı bilmiyor Yaşar Kemal’i. Yaşar Kemal edebiyat, kültür yapıyor, bugünkü medyayı ve ucuz siyasi hareketleri tatmin edecek bir yazar değil, onlar için önceliği yok ve bu yüzden de Nobel alamadı, çok açık.” Evet, edebiyatımızın çınarıdır Yaşar Kemal. Ona neden çınar diyoruz ve demeliyiz peki? Toprakla göğü, geçmişle geleceği birbirine bağladığı için. Öyle ki onun romanlarında her daim sosyal meseleleri görebilmekle kalmayız, o bize Anadolu’nun iyi ve kötü, yüksek ve düşük yanlarını da içeriden bir yaşayıcı olarak aktarır. 1923’te Çukurova’ya oldukça yakın olan Osmaniye’nin Hemite ilçesinde dünyaya gelmesi, birçok romanında da bize Çukurova halkını anlatmasının yolunu açar. Ama okuyucu belki içten içe belki aleni olarak bilir ki, anlatılan Anadolu’nun hikâyesidir. Aday gösterilmesinden sonra ödülü neden alamadığına yönelik sayısız yorumun yapıldığı Nobel bir yana; Fransalardan, Almanyalardan en yüksek dereceli ödül ve nişanları kazanır. 2015 yılında göçüp gittiğinde ise ardında uzun ve kıymetli bir maraton ve bu maratonda peyda olan büyük eserlerini bırakır. Yakın zamanda Zülfü Livaneli’nin arşivinden paylaşılan “Aklın Yolu” adlı programda da Zülfü Bey soruyor, Yaşar Kemal yanıtlıyor. Keyifle izlenebilir, dinlenebilir Yaşar Kemal Kimdir Hayatı Eserleri Romanları Edebi Kişiliği Hakkında Bilgi 1923-2015, Cumhuriyet Dönemi yazarlarındandır. Yaşar Kemal’in asıl adı Kemal Sadık Göğçeli’dir. Yaşar Kemal, edebiyata şiirle başlamış, röportaj türünde önemli eserler vermiş, asıl başarısını da romanlarıyla sağlamıştır. Gözlem gücüne dayalı, toplumsal sorunları ve insan ilişkilerini konu edinen romanlar yazmıştır. Toplumcu gerçekçi edebiyatın roman türünde önde gelen yazarlarındandır. Eserlerinde folklorik öğelere, Anadolu halkının yaşam biçimine, kırsal yaşamdaki sosyal gerçekliğe değinmiş; içten ve doğal bir anlatımla toplumu yansıtmıştır. Halk dilinin anlatım olanaklarından, masal, halk hikayesi, destan gibi türlerin üslup özelliklerinden yola çıkarak kendine özgü bir anlatım sağlamıştır. Yaşar Kemal, özellikle Çukurova ve Toroslar bölgesini birçok eserinde mekân olarak seçmiştir. İnce Memed romanı, 1984 yılında İngiliz aktör ve yazar Peter Ustinov Pitır Ustinov tarafından Memed My Hawk Şahidim Memed adıyla sinemaya uyarlanmıştır. Yazarın Yer Demir Gök Bakır romanı da 1966’da Uzun Dere adlı bir oyuna çevrilmiş; oyun, Uluslararası Nancy Tiyatro Festivali’nde sahnelenmiş ve birincilik ödülünü kazanmıştır. Yazarın tiyatroya uyarlanan bir diğer romanı da Teneke’dir. Teneke İsveç’te sahneye konmuş ve neredeyse bir sene boyunca gösterime devam etmiştir. Oyun, ünlü İtalyan besteci Fabio Vacchi’yi Fabyo Vachi derinden etkilemiş; besteci, Teneke’yi üç perdelik bir operaya dönüştürüp 2007’de Milano’da sahnelemiştir. Yer Demir Gök Bakır romanı da 1987’de Zülfü Livaneli tarafından sinemaya aktarılmıştır. Yaşar Kemalin Romanları ve Diğer Eserleri İnce Memed I, II, III, IV, V; Teneke, Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf, Yılanı Öldürseler, Al Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar da Gitti, Deniz Küstü, Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı, Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları, Çıplak Deniz Çıplak Ada, Tek Kanatlı Bir Kuş, Üç Anadolu Efsanesi, Ağrıdağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi, Çakırcalı Efe roman; Yanan Ormanlarda Elli Gün, Çukurova Yana Yana, Peri Bacaları, Bu Diyar Baştan Başa, Bir Bulut Kaynıyor röportaj, Sarı Sıcak hikâye… BAŞKA BİR KAYNAK 1922- Roman yazarı. Osmaniye’nin Hemite Göğçeli köyünde doğdu. İlkokulu Kadirli’de bitirdi. Ortaokulu son sınıfta bı­rakıp çeşitli işlerde çalıştı. Cumhuriyet gazetesinde yazılar yazdı, Anadolu Bürosu şefi olarak görev yaptı. Yaşar Kemal, 1967-1971 yılları arasında haftalık bir dergi çıkardı. Halen hayatını ya­zarlıkla, romanlarının geliri ile kazanıyor. Sanat hayatına şiir yazarak başladı. İlk şiiri Adana Halke­vi dergisi olan Görüşler’de çıktı 1939. Halk ağzından folk­lor malzemesi derleyip yayımladı. Sadık Kemal Göğçeli adı ile Ülkü 1942, Kovan 1943, Millet 1943 Beşpınar 1943 adlı dergilerde şiir denemeleri çıktı. 1951’den sonra hikaye ve romana başladı. Genellikle Çukurova bölgesinden seçti­ği kahramanlarla köylülerin toprak ve fabrika işçilerinin hayatını anlattı. Anadolu’dan derlediği efsaneleri romanlaş­tırmaya çalıştı. Folklor derlemeleri 1. Çifte Çapa Manileri Seyhan dergi­si, 1942, 2. Ağıtlar 1943. Hikaye kitapları 1. Sarı Sıcak 1952, 2. Bütün Hikâyeler 1967. Röportajları . Yanan Or­manlarda Elli Gün 1955, 2. Çukurova Yana Yana 1955, 3. Peri Bacaları 1957, 4. Bu Diyar Baştan Başa Bütün röpor­tajları, 1971, 5. Bir Bulut Kaynıyor 1974. Romanları 1. Te­neke 1955, 2. İnce Memed İnce Memet 1955, 2. cilti 1969, 3. Orta Direk 1960, 4. Yer Demir Gök Bakır 1963, 5. Ölmez Otu 1969, 6. Üç Anadolu Efsanesi 1967, 7. Ağrıdağı Efsanesi 1970, 8. Binboğalar Efsanesi 1971, 9. Çakırcalı Efe 1972, 10. De­mirciler Çarşısı Cinayeti 1974, 11. Yusufçuk Yusuf 1975, 12. Yılanı Öldürseler 1976, 13. Al Gözüm Seyreyle Salih 1976, 14. Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Topal Karınca 1977, 15. Kuşlar Da Gitti 1978, 16. Allah’ın Askerleri 1970, 17. Deniz Küstü 1978, 18. Kimsecik 1980. Diğer ki­tapları 1. Taş Çatlasa Fıkra, deneme, 1961, 2. Baldaki Tuz Gazete yazılan, 1974, 3. Ağacın Çürüğü Konuşmalar, 1980. [AH Püsküllüoğlu, yazarın eserlerinde geçen mahallî sözlerin lügatini yazdı Yaşar Kemal Sözlüğü 1974. İnce Memed İle Varlık Roman Armağanı’nı 1955, Demirciler Çarşısı Cinayeti ile de Madaralı Roman Odülü’nü 1974 al­dı.] İnce Memed Özeti Garip Hareketi Akımı » Eserlerinde Çukurova insanının acısını, kan davasını, yok oluşlarını çarpıcı bir dille kurguluyan yazar, Yaşar Kemal’in hayat hikayesidir. Bugün 28 Şubat 2020! Yaşar Kemal bu dünyadan göçeli 5 yıl oldu...*Bugün 6 Ekim 2017; Yaşar Kemal’in doğum günü. Birazdan okuyacağınız sebeplerden ötürü tam olarak kaçıncı yılı olduğunu kestiremiyorum. Ama önemli olan bu değil. Önemli olan, insan ruhunun derinliklerini kavrayan, şaşırtan, acı acı gülümseten bir yazar doğmuş erken yaşlarda acının ne olduğunu öğrenip, içinde kopardığı feryatları eninde sonunda sevgiye çeviren, çevirmesini bilen Yaşar Kemal…Yaşadıklarından sonra yok olup gitmek yerine, yaşama tutunan, annesine sarılan, rızasına sığınan Yaşar Kemal…İyi ki doğdun…ÇocukluğuYaşar, 6 Ekim 1926’da Adana’nın o zamanlar ilçe olan Osmaniye’ye bağlı Hemite köyünde Nigar Hanım ve Çiftçi Sadık Efendi’nin oğlu olarak doğduğunda ailesi ona Kemal Sadık Gökçeli adını verdi. Ailesi önceleri Van gölü yakınlarındaki Ernis köyünde yaşıyordu. I. Dünya Savaşı sırasındaki Rus işgalinden sonra Osmaniye’ye köy bir Türkmen köyüydü ve Yaşar bu köydeki tek Kürt ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Bu evde büyürken ikiye bölünmüş dille geçireceği çocukluğunu. Yaşar’ın evinde Kürtçe, köyde ise Türkçe konuşuyordu. İşte bu dönemde yaşadıklarını yıllar sonra şu cümlelerle anlatacaktı“Babam, anam Doğu Anadolu’dan, 1915'te Rus ordusu Van'ı işgal edince, oradan bir buçuk yılda Çukurova'ya gelerek bu köye yerleşmişler. Köyde bizimkilerden başka Kürtçe konuşan hiç kimse yoktu. Ben kendimi bildiğimde Kürtçe sadece bizim evin içinde konuşuluyordu. Ben doğduğumda babam çok yaşlı, belki elli yaşın üstündeydi, anam da çok gençti. On yedi yaşında. Evde babamın bir kardeşi, onun karısı, bir de akrabaları bir genç kız vardı. Amcamın karısının bir elini Van'da bir top gülle parçası almış götürmüştü. Aile bir bey ailesiydi. Ailenin mensup olduğu Luvan aşiretinin son beyi Gulihan Bey, babamın amcasıydı”Yaşar’ın kimliği ilkokulu bitirdikten sonra çıkartılmıştı ve tarih 1926’ydı. Ancak yıllar sonra kendisinin belirttiği üzere hesaplamaları doğum yılının 1923 olduğunu gösteriyordu. Elbette bu tarih de yanıltıcı olabilirdi. Sadece doğduğu sırada köylülerin yayladan dönmeye başladığı bilgisi gibi küçük ipuçları vardı elinde. Bu da tahmini olarak Ekim ayına denk öldürüldüYaşar üç buçuk yaşlarındaydı; bir kurban kesimi sırasında meraklı her çocuk gibi pür dikkat o ana şahitlik ediyordu. Burası Adana; eğer bu topraklarda büyüyen bir çocuksan şahit olacağın en doğal olaylardan biriydi kurban sırasında halasının kocasının elindeki bıçak kaydı. Ne yazık ki Yaşar’ın gözünü nişan almış; sağ gözü kör olmuştu. Bu onun yaşadığı ilk tramvaydı, ama asla son çocukluğundan kalma travmaları vardı elbet, ama Yaşar’ınki oldukça ağırdı. Zira babasının ölümüne şahit olduğunda, Yaşar 5 yaşına bile basmamıştı. Babası camide namaz kılıyordu. O gün Yaşar da onunla gitmişti o gün. Babasını, Van’dan göç ederken ölümden kurtardığı, beslediği, oğlum dediği Yusuf hançerleyerek öldürmüştü. Kan davası söz tam 12 yaşına kadar kekemeliğinden Yaşar Kemal olduktan sonra bu anı da şöyle dile getirecekti “Ben babamın camide, o, namaz kılarken yanındaydım. Hançerlendiği akşamdan sonra sabaha kadar yüreğim yanıyor diye ağladım”.Yaşar büyürkenBabası öldüğünde Yaşar, birden, kocaman bir adamın yüreğinin ağırlığını ve küçücük bir çocuğun korkusunu aynı anda hissetti. Nigar Hanım da aynı şiddette üzgündü. Ama hayat devam ediyordu, üstelik yaşamının koşullarıyla…Nigar Hanım, kocasının ölümünün ardından Yaşar’ın amcası Tahir Efendi ile evlendi. Babası yaşarken ekonomik durumları da yerindeydi. Ölümünün ardından bir anda köyün en fakir ailesi okula da geç başlamıştı bu süreçte. Bu şekilde babasız kalmanın ağırlığı yük olup yüreğini ve omuzlarını bastırmıştı. Bir gün köye gelen çerçinin borç defterinde öğrendi; yazı diye bir şey vardı. 8 yaşındaydı, ama henüz okul yolunun, bir önlüğün, kalemin, silginin ne olduğunu, kitap kokusunun nasıl bir his olduğunu Burhanlı köyünde ilkokula başladığında Yaşar, 9 yaşına basmıştı. Bu okul işi keyifli bir mesele gelmişti ona; ilk üç ayda okumayı da yazmayı da da gitme fırsatını bulmuştu, ama tamamlayamadı. İkinci sınıftayken Türk Maarif Cemiyeti’ne yatılı olarak başladı, ancak üç aylık bir devamsızlık sonucu son sınıftayken, okuldan atıldı. Demek ki şartlar bunu çalışmaya başlamalıydı…Çalışma hayatıYaşar’ın çalışma hayatı 1941’de Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği’nde Irgat Katipliği ile başladı. 1942’de Adana Halkevi Ramazanoğlu Kitaplığı’nda memurluk yaptı. Zirai Mücadele’de Irgat başı oldu, sonra da Kadirli’nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği ilmek dokudu hayatını; okul sıralarında değil belki ama pamuk tarlalarında, çeltik tarlalarında yetiştirdi kendini…Edebiyata adım adımAslında çocuk yaşta düşmüştü Yaşar’ın gönlüne Edebiyat sevdası; ilkokula başlamadan önce, hani şu yazmanın ne olduğunu bir çerçinin borç defterinden öğrendiği o gün. İşte o gün, içinde doğan bir “yeni” ilkokula başlamadan önce, yazmanın ne olduğunu görmeden de önce, şiirle yola koyuldu Yaşar. O çocuk yaşına bakmadan yaşlı halk şairlerinin atışmalarına ortak oluyor, onlarla aşık ilkokulda bir arkadaşı oldu Yaşar’ın; Aşık Mecit. Mecit, çok iyi saz çalıyordu, Yaşar da şiir okurdu, atışmalara katılırdı. Okulda, düğünlerde, bayramlarda Aşık Mecit ile hep atıştılar. Aslında Yaşar da çok iyi bir saz ustası olabilirdi, ancak bu asla mümkün değildi. Çünkü annesi Yaşarım saz çalar, aşık olur da diyar diyar gezer diye çok korkuyordu. Biricik oğlunu, kocasının tek hatırasını gözünün önünden ayıramazdı…Annesi ilk zamanlar Yaşar’ın şiir okumasına da karşıydı. Ancak bir gün babasının koruyucusu Zalanınoğlu adındaki eşkıya öldürüldü ve Yaşar sabahlara kadar ağıt yaktı. İşte o gece, Yaşar annesini de aştı ve artık bir halk aşığı olma yönündeki tek engelinin de inadı ilk zamanlar şiir okumasına karşı çıkarken daha sonraları babasının koruyucusu olan Zalanınoğlu adındaki eşkiyanın öldürüldüğünü duyan Yaşar, sabahlara kadar ağıt yaktı. Yaktığı ağıtı annesi dinlemiş ve onun bu ağıtını beğenmiştir. Yaşar Kemal'in ifadesiyle artık annesini de yenmiştir ve bir halk aşığı olma yolunda hiçbir engel ilk folklor denemeleriyle, ortaokuldan ayrıldıktan sonra yılların başıydı. Yaşar, Adana’da çıkan Çığ dergisi sayesinde Abidin Dino, Arif Dino ve Pertev Naili Boratav gibi sanatçı ve yazarlarla tanışma fırsatı görüşünü savunmaya da merak sarmıştı. Hatta siyasi nedenlerle ilk kez tutuklandığında henüz 17 dünyasına ilk resmi girişini ortaokul yıllarında yazmaya başladığı folklor denemelerinden bir derleme ile 1943’te yayımladığı “Ağıtlar” ile yaptı. Bir sene sonra da ilk hikaye kitabı, “Pis Hikaye”yi yayımladı. Bu kitabı da askerliği sırasında Kayseri’de Kemal evlendiYaşar, 1952'deThilda Serrero ile evlendi ve 2001'e kadar evli ise, iinci kez, Ayşe Semiha Baban ile evliliğinde de bir yazar ve şair ruhuyla bulunmuştu...Yaşar Kemal tutuklandıYaşar, askerliğini yaptıktan sonra, yüreği sanat sevdasına düşmüş her kişi gibi İstanbul’a gitti; yıl 1946 idi. Elbette para kazanmak zorundaydı. Fransızlar’a ait Havagazı Şirketi’nde Gaz Kontrol Memuru olarak çalıştı. Yazmak eylemi hayatında hep vardı. 1948’de Kadirli’ye geri döndü. Şartlar yine öyle gerektirmişti. Burada çeltik tarlalarında kontrolörlük yapmaya devam gelip çattığında, bu yıl Yaşar için pek iç açıcı geçmeyecekti. Komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanıp Kozan cezaevine Yaşar KemalCezaevinde 1 yıl kaldı Yaşar; çıkar çıkmaz da İstanbul’a gitti. Artık tam bir yazar olarak 1951 – 1963 arasında Cumhuriyet gazetesinde Yaşar Kemal imzası ile fıkra ve röportaj süreçte de kitaplar yazmaya devam etti. 1952’de ilk öykü kitabı “Sarı Sıcak”ı yazdı. Ama bugün onu “Yaşar Kemal” olarak bize tanıtan, kırktan fazla dile çevrilen romanı “İnce Memed” Memed’i yazmaya aslında 1947’de başlamıştı, fakat yarım bıraktı. 1953 yılının sonlarında bitirdi. Bu romanı bu kadar sevdiren, dilden dile çevrilmesine sebep bir hikayesi vardı; bu eşkıyalığın ona yazdıran olay, eşkıya olan amcasının oğlunun dağda vurulmasıydı. Çocukluğu eşkıyalığın içinde, tüm yaşananları gözlemleyerek geçmişti Yaşar’ın. Dayısı en büyük eşkıyalardan biriydi. Büyüdüğü çevrede 1936’lara kadar beş yüze yakın eşkıyanın varlığı söz konusuydu. İşte bu eşkıyalardan biri, Kurtuluş Savaşı’nda Kadirlileri ilk örgütleyenlerden olan Karamüftüoğlu ailesinden namını yaymış Remzi Bey’di. Remzi Bey, Yaşar’a ilk “İnce Memed” hikayesindeki “Çakırdikeni” başlıklı diken hikayesini anlatmıştı ve birlikte “eşkıyalığın felsefesini” Kemal’in siyasi yanıYaşar, siyasi görüşünü belli etmeye bıyıklarını terlettiği yaşlarda başlamıştı ve hiç Türkiye İşçi Partisi’ne girdi ve burada Genel Yönetim Kurulu üyeliği, Merkez Yürütme Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Yazılarında siyasi görüşünü geçirmekten ya da direk siyasi etkinliklerde bulunmaktan geri durmuyordu. Dolayısıyla birçok kez kovuşturmaya siyasi bir dergi olarak kurulan haftalık “Ant” dergisinin kurucuları arasındaydı. 1973’te de Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşundaydı ve 1974 -1975’te Genel Başkanlığı’nı kurulan “PEN Yazarlar Derneği”nin de ilk başkanı yine Yaşar Kemal’ “Der Spiegel”de yazdığı bir yazı nedeniyle İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı, ancak aklandı. Yine bu sıralar “Index on Censorhi’te yazdığı bir yazıdan dolayı da 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkum edilmişti. Bu ceza da Kemal’e ödüllerTürkiye’den aldığı birçok ödül vardı Yaşar Kemal’in, ama bir yandan da o, uluslararası bir yazardı. Bu yüzden, “Uluslararası Cino del Duca Ödülü, Legion d’Honneur Nişanı, Fransız Kültür Bakanlığı Commandeur des Arts et des Letters Nişanı, Commandeur Payesi, Fransa Cumhuriyeti tarafından Legion d’Honneur Grand Officer Rütbesi” gibi ödüllere de layık kadarla sınırlı olmadı. İkisi yurt dışında, Beşi Türkiye’de olmak üzere toplam 7 "Fahri Doktorluk Payesi" de 1973’te "Nobel Edebiyat Ödülü"ne aday gösterildi ve aynı zamanda Yaşar Kemal o güne kadar Nobel’e aday gösterilmiş ilk Türk’tü. Bu konuyla ilgili bir röportajında da şöyle demişti “Ölene kadar da aday olacağım”.Yaşar Kemal öldüYaşar Kemal, solunum bozukluğu ve kalp ritim bozukluğu sebebiyle hastaneye kaldırılmıştı. Tedavi gördüğü hastanede 28 Şubat 2015’te hayata gözlerini kapadı. Organları artık onu daha fazla hayatta organları yaşamasına yetmedi, ama kaleminden dökülmüş her bir sözcük bugün onun yaşayan sevgi dolu, acıyı iliklerine kadar öğrenmiş ve en çok insanlar savaşa düşman olsun diye kitaplar yazmış bir Yaşar Kemal geçti bu dünyadan…İyi ki…Bununla bitirirdim, ama bugün onun doğum günü. Sadece bir yerlerden duyuyorsa ben, ona, bir kere de yazımın sonunda “İyi ki doğdun, iyi ki vardın!” demek istiyorum; iyiye, güzele dair ne varsa, bir kez daha onu anarak hatırlamak için…Sevgimle…Damla okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle Kılıçdaroğlu, İstanbulda heykeltraşları ziyaret ettiKemal Kılıçdaroğlu Avrupanın öngördüğü kuralları kabul edeceğizKemal Kılıçdaroğlu, Temel Karamollaoğlunu kabul ettiEdirne Belediye Başkanı Recep Gürkan Sayın Cumhurbaşkanım Kemal Kılıçdaroğlu Yaşar Kemal aramızdan ayrılalı 4 yıl oldu. Ölüm yıl dönümünde efsane yazar unutulmadı. Onun romanları, şiirleri, öyküleri ve bir çok eserleri mevcut. Büyük usta Yaşar Kemal 6 Ekim 1923 tarihinde dünyaya geldi. 28 Şubat 2015 tarihinde hayata veda etti. Bizde onun ölüm yıl dönümünde özel hayatını ele aldık. Peki, Yaşar Kemal kimdir? İşte Yaşar Kemal'in hayat hikayesi ve unutulmaz sözleri... YAŞAR KEMAL KİMDİR, NERELİ? Yaşar Kemal, 1923 yılında Osmaniye'de dünyaya geldi. Aslen Van-Ercişli olan yazarın ailesi I. Dünya Savaşı nedeniyle Adana'ya göç etmek zorunda kalmıştır. Ortaokul döneminde ırgat katipliği, memurluk, ırgatlık, kontrolörlük ve öğretmen vekilliği gibi çeşitli işlerde çalışmak durumunda kalan Yaşar Kemal hayatın zorluklarıyla olgunlaşmış birisidir. Edebiyat yapmayı çok küçük yaşlarda kafasına koymuş olan Yaşar Kemal, ilk sanat çalışmalarına ilkokula başlamadan önce şiirle başlamıştır. İlkokul zamanlarında aşıklarla atışacak durumda olan yazar annesinin engel olmasından dolayı saz çalmayı tam anlamıyla başaramamıştır. EDEBİ HAYATI Türk Edebiyatın en önde gelen yazarlarından birisi olan Yaşar Kemal yazın hayatına Türksözü gazetesinde 1939 yılında başlamıştır. İlk eseri olan Ağıtlar isimli kitabı Adana Halkevi tarafından 1943 yılında çıkartılan yazarın edebiyat dünyasındaki etkinliğinin başladığı yıl bu yıl kabul edilir. Yaşar Kemal'in dünyada ilk kez yayımlanan eseri, Bebek öyküsüdür ve önce Fransızcaya, sonra İngilizceye, İtalyancaya, Rusçaya ve diğer çeşitli dillere çevrilmiştir. İlk öykü kitabı Sarı Sıcak'la ünlenen yazar ilk romanı İnce Memed'le ise hem ülkemizdeki popülaritesini arttırmış hem de dünyaca ünlü bir yazar olmaya başlamıştır. İnce Memed yaklaşık kırk dile çevrilerek yayımlanmıştır ve İnce Memed kitaplarının yurtdışındaki baskısı yüz kırktan fazladır. Dünyaca ünlü romanı İnce Memed'i 1947 yılında yazmaya başlayan yazar çeşitli sebeplerle romanını yarım bırakmış ve sonrasında 1954 yılında bitirmiştir. Romanın fikir kaynağı yazarın eşkıya olan ve vurulan amcasının oğludur. Eserde yer alan 'Çakırdikeni' hikayesi aslında bir bakıma eşkıyalığın felsefesinin yapılmasıdır. Yazar, Yaşar Kemal ismini ilk kez Cumhuriyet gazetesinde yazarken kullanmaya yaşlardan beri sosyalist politikanın içinde olan yazar dünyaya bakışını söyleşilerinde "Halka kim zulmediyorsa, etmişse, halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi… Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. Ben etle kemik nasıl birbirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum" diyerek ifade etmiştir. Yazar edebi çalışmalarında halka dönük olmayı seçmiş ve yapıtlarında insani değerlerden kopmamaya çalışmıştır. Yazar siyasi görüşüyle sanatının paralel olduğunu ve "halk ve doğaya inandığını" dile getirmiştir. Yazar pek çok yapıtında Anadolu''nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. Böylesine derin bir altyapıyı oluşturmak içinse gençlik yıllarında Çukurova'yı ve çevre illeri karış karış gezmiş yeni insanlarla tanışıp bilmediği şeyler öğrenmiş ve çoğundan eserlerinde yararlanmıştır. PEN Yazarlar Derneği üyesi olan yazar, aynı zamanda Nobel Edebiyat Ödülüne aday gösterilen ve gerek yurt içinde gerek yurt dışında yapılan anketlerde Nobel Edebiyat Ödülü'nü alması gerektiği konusunda öne çıkan birkaç isimden birisidir. Edebiyat hayatı boyunca yüzlerce ödül almış olan yazarın en çok ödül aldığı ülkelerden birisi kuşkusuz Fransa'dır. 2011 yılında Fransa'da Legion d'honneur ödülüyle ödüllendirilen yazarın ayrıca ülkemizde 2008 yılında aldığı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ve 2013 yılında aldığı Krikor Naregatsi Nişanı başlıca göze çarpan yazarın 2013 yılında Norveç'te aldığı 'Bjornson Ödülü' önemli bir yer tutmaktadır. YAŞAR KEMAL SÖZLERİ * 'O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. * İnsan çürümedikçe şiir çürümez. * Hayat, umutsuzluktan umut yaratmaktır. * Dağın öte yüzü güneşe bakıyormuş çocuklar. De hadi davranın, Güneşle sohbetimiz var. Geç kalmayalım... * Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı çekenlerle, yoksullarla birlikteyim. * Ateşi yandıran kavdır. Demiri dövdüren tavdır. * Gülümse bitsin karanIık, Gülümse karamsarları şaşırt, Gülümse güller açsın yüzünde, Gülümsemenle yayılsın ışık, Dünyayı ısıtmasan da güneş gibi. * Belki bir yerlerde,bir köşelerde kuş alıp salıverecek kadar yüreği yufka birkaç insan kalmıştır,kim bilir belki. * Hep işe yüzeyinden bakmak, işte bu kötü. Neyi alırsak alalım elimize, derinine inmiyoruz. Derine gitmek bir çaba işidir. Dışta ne görürsek, ne gözümüze çarparsa, işte bu budur deyip işin içinden sıyrılıyoruz. * Çöplükler, şehirlerin tıpı tıpına aynasıdır. Bir şehir pisse, aşağılıksa, kalleşse, acımasızsa o şehrin çöplükleri bin misli daha pis kokar. Leş gibi... * Bir kimseden mi kaçıyorsun, bir düşman mı bekliyorsun, koy kulağını toprağa dinle. Karşı, uzak tepenin arkasından giden atın nal seslerini yanındaymış gibi duyarsın. * Dünyanın ucunda bir gül açmış, efil efil esen yele merhaba. Karanlığın sonu bir ulu şafak, sarp kayadan geçen yele merhaba. * Her bir şey onarılır, aşağılanmış, kendi gözünde kendini aşağılamış, dedikodu namussuzluğuna başvurmuş insanın çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu onarılmaz. * Konuşan insan, öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmayıpta içine gömüldü müydü, sonu felakettir. * Bir topIum, hoşgörüsü kadar güçIü, sağIam, hakIıdır. ZuImü kadar zaIim, zayıftır. IrkçıIık ise en korkunç hastaIıktır. * Dünya on binlerce çiçekIi bir küItür bahçesidir; her çiçeğin ayrı bir rengi ve kokusu vardır. Bir çiçeğin koparıIması bir rengin, bir kokunun yok oImasıdır. Tek diIe, tek renge kaImış bir dünya hapı yutmuştur. * Bizi düşünmeye alıştırmamışIar. Üstelik de düşünmeyelim diye ellerinden geIeni yapmışlar. Düşünmeye çalışanları da hep öldürmüşler. * İnsan, evrende gövdesi kadar değil, gönlü kadar yer kaplar. * Düşünmek en küçük anlamda, var olmak demektir. * İnsan, evrende gölgesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar. Haberler Kültür-Sanat Yaşar Kemal kimdir, nereli? Yaşar Kemal'in unutulmaz sözleri

yasar kemal in cukurovali kahramani